rss: yazılar
arama
Somali’de Son Kale Seyyid Hasan
Son yüzyıllar müslüman toplumların işgale karşı mücadele verdiği dönemler oldu. Bu mücadele, İslâm coğrafyasının her yerinde kendi kahramanlarını çıkardı.
Kasap Molla Abdullah’tan dondurmacı Gül Muhammed’e, Osman b. Fudî’den Ömer Muhtar’a, Şeyh Şamil’den Abdülkadir Cezayirî’ye kadar sayısız kahraman hayatını bu mücadeleye adadı. Bunlardan biri de, Somali direnişinin kahramanı Seyyid Hasan’dı.
19. yüzyılda dünyayı kasıp kavuran sömürgecilik hareketleri, vicdanların asla kabul edemeyeceği bir gerekçeye dayanır: “Bir ülkenin kaynakları, zenginliği…”
Avrupa devletleri, dünyanın en ücra köşelerindeki her türlü yer altı ve yer üstü zenginliğe el koymak için 15’inci yüzyıldan itibaren harekete geçmişler, bunda büyük ölçüde başarılı da olmuşlardır. Sonra Amerika da buna katılmış, açık ya da örtülü şekilde sömürgeciliğin öncüleri arasında yerini almıştır. Özellikle Afrika ülkeleri Batı’nın bu yağmasının trajik sonuçlarıyla yüz yüze kalmıştır. Yürek burkan açlık ve yoksulluk görüntüleriyle hatırladığımız Somali de bunlardan biridir.
Afrika’nın en doğu kıyısında bulanan Somali, Allah Rasulü s.a.v. döneminde Habeş Kralı Ne- caşî’nin yönetimi altındaydı ve birinci hicrî yüzyılın yarısına gelmeden büyük ölçüde müslüman olmuştu. Habeş Krallığı’ndan sonra bölgede türeyen yerel yöneticilerin baskısı altında yaşayan Somali halkı, Osmanlı toprakları içinde sayıldığı dönemde rahat bir nefes almıştı. Üç asır süren Osmanlı hakimiyetinden sonra bölge halkının toprakları Batı’nın sömürgeleştirme politikalarına maruz kalmıştı.
İslâm’ın ilk yurtlarından olan Somali 19. asırda Batı dünyasının istilasına uğradığında, fakirlikle mücadele eden halkın sırtına yeni bir yük daha binecekti. Yakın tarihte ingilizler, italyanlar ve Etiyopyalılar’a karşı bağımsızlık mücadelesi vermek zorunda kalan Somalili müslümanlar, bu mücadele için gerekli maddi ve manevi gücü, tasavvuftan ve sufî hareketlerden almışlardı.
Sufî direnişi
19. yüzyılda Şeyh Seyyid Ha- san’ın başlattığı direniş hareketi de kendisine gerekli olan itici gücü, işgale karşı koyma azmini yine sufî hareketin dinamik yapısında bulmuştu. Afrika’nın kurak topraklarında yeşeren tasavvufî hareketler, özgürlük ve cihat için en önemli manevi dayanak haline gelmişti. Seyyid Muhammed Abdullah Haşan gibi sufî önderler, işgalin ingilizlerin ve italyanlar’ın istedikleri gibi devam etmesini engelleyecekti. Ancak bölgenin kendi gerçekleri bu cihat ve özgürlük mücadelesinin mutlak bir zafere ulaşmasına imkan vermiyordu.
Batılı devletlerin sömürgeci zihniyetinin gadrine uğramadan önce Somali, sosyolojik açıdan “parçalı toplum” diye tanımlanan bir yapıya sahipti. Bu yapı, koşullara göre farklı seviyelerde bir araya gelen ya da ayrılan benzer yapılı gruplardan oluşmaktaydı. Düzen ve güvenlik, bu özelliklere sahip toplumlarda var olan gruplar arası dengeye dayanmaktaydı. Sö-mürgecilik öncesi Somali toplu- munun da en belirgin yönü, siyasî yapının farklı akrabalık gruplarına ve bunların kendi aralarında oluşturup bazen de bozduğu ittifaklara dayanıyor olmasıydı.
Tüm bu verilerden hareket ederek denge ve güç kurmanın bu kadar zor olduğu bir sosyal yapı içerisinde Seyyid Hasan’a ve mücadelesine baktığımızda, aslında onun ne kadar önemli bir mücadele verdiğini de anlarız. Zira bu kadar parçalı ve dağınık olmaya meyyal bir yapı içerisinde Somali’yi ortak bir bağımsızlık ve özgürlük cihadı içerisinde buluşturması, onun gücünü gösteren önemli bir unsurdur. Bu güç, şüphesiz İslâm’ın birleştirici yapısından ve tasavvufî hayatın verdiği dinamizmden geliyordu.
Bir “deli” Molla
“Deli Molla” sömürgeci İngiliz zihniyetinin Seyyid Hasan’la alay etmek, onu küçük görmek için taktıkları bir sıfattı. Ancak “deli” dedikleri bu sufî yirmi bir yıl boyunca İngiliz sömürgesinin bölgede rahat hareket etme kabiliyetini sekteye uğratmıştı.
Seyyid Hasan’ın nesebi, soy bakımından Peygamber Efendimiz s.a.v’e kadar uzanmıyordu. “Seyyid” adı bağlıları tarafından kendisine gösterilen saygının neticesinde bir unvan olarak ona verilmişti. Seyyid Muhammed Abdullah Haşan olarak anılan bu mutasavvıf mücahit 1864’te (veya 1854) Orta Somali’nin Kob Fardod yakınlarında dünyaya gelmişti. Geleneksel olarak dinî eğitimini tamamlayan Seyyid Haşan, bu eğitimin ardından bulunduğu çevrenin dışına çıkıp de-ğişik hocalardan dersler almıştı. Daha on dokuz yaşındayken de “şeyh” unvanını kazanmıştı. Bilgisini daha da ilerletmek ve irşatta bulunmak maksadıyla Harar, Mogadişu ve Nairobi gibi yerlere seyahate çıktı. Mekke’ye hac vazifesini yapmak için 1894 yılında gittiğinde, Sudanlı Şeyh Seyyid Muhammed b. Salih’le tanıştı. Bu tanışmanın ardından ona bağlandı ve zamanla en meşhur halifesi konumuna geldi.
1895 yılında Somali’ye Aden üzerinden dönen Seyyid Haşan, Berbera’da Selahiyye tarikatını yaymaya başladı, ilk zamanlarda akrabası olan bazı kabileler kendisine uydu. Bu arada Batı Somali sahillerindeki İngiliz sömürge idaresinin dikkatini de üzerine çekti. Müslüman çocuk-ları Berbera’daki misyonerlerin hıristiyanlaştırma faaliyetlerinden kurtarmak maksadıyla Ogadin yaylalarına hicret etti, “ingilizler, dinimizi tahrip etmek ve çocuklarımızı elde etmek için buradalar!” diyen Seyyid Haşan herkesi cihada çağırmaya başlamıştı.
Silahlanma ve savaş
Seyyid Haşan, işgalci İngiliz kuvvetlerine karşı bir ayaklanma başlatma düşüncesiyle asker ve silah tedarik etmeye çalıştı. Etrafına topladığı binlerce bağlısıyla işbirlikçi bir bölgeyi ele geçirdi ve ilk askerî harekâtını da Etiyopyalı- lar’a karşı gerçekleştirdi.
1901 yılından itibaren başlattığı mücadelede üç yıl içinde İngilizlerin hücumlarına başarıyla karşı koydu ve ilerleyişi durdurdu. Seyyid Hasan’ın, 1903 yılında bir keşif birliğini mağlup etmesi bölgede müslümanların kazandığı en önemli zaferlerden biriydi.
Yarısı tüfekli 6 bin kişilik bir orduya, 2 bin kadar da yedeğe sahip olmuştu. Arazi şartlarını da çok iyi biliyorlardı. 1903 yılında ingilizlerin İtalyan müttefikleriyle birlikte katıldığı iç kesimdeki çarpışmaları da kazandı. 1904’te kuşatılan Seyyid Haşan, ağır kayıplar vermesine rağmen İngiliz hatlarını yarıp kaçmayı başardı. 1908’de üç yıllık bir ateşkes olduysa da bu fazla sürmedi.
Bu arada ingilizler her zaman yaptıkları masa başı hilelere başvurarak Seyyid Hasan’ın böl-gedeki saygınlığını zedelemeye çalıştılar. Hakkında çeşitli iftiralar attılar. Bu yolla bağlılarının onun ardından gitmesini engellemeye ve nüfuzunu kırmaya çalıştılar. Hatta Selahiyye tarikatının lideri Muhammed b. Salih’ten, Seyyid Hasan’ın İslâm’la bir bağının kal-madığına dair zorla bir mektup da almayı başardılar.
Bu mektubu almayı başaran ingilizler kara propagandaya başladılar ve karargâha ulaşan mektup vesilesiyle çok sayıda müridinin ondan ayrılmasını sağladılar. Tüm bu olanlara karşı savunmaya geçen Seyyid Haşan, bir risale kaleme alarak kendisine yapılan iftiraları ve ithamları çürütse de tarikatın kendisine taraftar ve karşıt iki gruba ayrılmasına mani olamadı.
İngiliz sömürge kuvvetleri 1910 yılında barış girişimlerinin sonuçsuz kalması üzerine Somali’ye daha çok Hint birlikleri getirdiler ve yerli halktan da yeni paralı askerler tut-tular. Seyyid Haşan da bu arada Dulbahute topraklarına geçti ve birkaç kale inşa ettirdi. 1913’te bir İngiliz birliğini yendi ve kumandanlar da dahil çok sayıda askeri öldürdü. 1914 yılında da Berbera çevresine sefer düzenledi. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar ve Osmanlı Devleti’yle iyi ilişkiler geliştirdi. Kurduğu devlet Osmanlı Devleti tarafından da tanındı.
1920 yılında İngiliz kuvvetleri tekrar saldırıya başladılar. Bu kez havadan da saldıran ingilizlerin uçaklarına ve ağır makineli silahlarına karşı koyamayan müslüman- lar batıya doğru çekilmek zorunda kaldılar. Bu yenilginin ardından teslim olması istendiyse de Seyyid Haşan bunu kesinlikle reddetti. Bunun üzerine devletini başka yerde kurması teklif edildi, ancak o bu öneriyi de kabul etmedi.
Seyyid Hasan’dan sonra
Yeni bir mücadele için hazırlık yapmaya başladı. Fakat yaşadığı bölgede meydana gelen salgın bir hastalık yüzünden 21 Aralık 1920’de vefat etti.
Seyyid Muhammed Abdullah Haşan, itikadda Eş’arî, fıkıhta ise Şafiî mezhebine bağlıydı. Yazar ve şair bir sufî ve mücahitti. Hizmete başladığı andan vefatına kadar sömürgeci güçlerle savaştı. Ona muhalif davranan bazı müslümanlar da, Seyyid Ha- san’ın mehdilik iddiasında olduğu propagandasını yapıyorlardı. Ancak zaman içerisinde bunların da iftira olduğu ortaya çıktı.
Seyyid Hasan’ın vefatının ardından çok kısa bir sürede Somali toprakları işgal edildi. 20. yüzyılın ilk yarısında Somali, İngiliz, Fransız ve italyanlar arasında zamanla el de-ğiştirerek işgal altında bir ülke oldu.
Bu işgalin Seyyid Hasan’ın vefatından önce gerçekleşmeyişi, buradaki tasavvufî mücadele hak-kında bize önemli ipuçları veriyor. Sufî önderlerin sömürgeleştirmeye karşı verdikleri mücadelenin, düşman önünde büyük bir engel olduğu burada da görülmüştür. Sömürgeleştirmenin yanında hı- ristiyanlaştırma çabalarına da sufîlerin etkili bir şeklide karşı durması, halka manevi güç verdiği gibi direnişin gücünü arttıran bir etken olmuştur.
Fakat Somali ne yazı ki Seyyid Hasan’dan sonra Batılı güçler tarafından hızla yerle bir edildi. Daha önemlisi ise Somalililer sömürgecilerin aralarında çıkarttıkları fitneleri ve kendi içlerindeki sıkıntıları bir türlü çözemediler. Bir Somali deyişi bu durumu en güzel şekilde açıklıyor:
“Ben ve ulusum dünyaya karşı,
Ben ve kabilem ulusa karşı,
Ben ve ailem kabileye karşı,
Ben ve kardeşim aileye karşı,
Ben kardeşime karşı…”
Bugün Türkiye’nin de desteği ile içine düştüğü politik, ekonomik ve sosyal açmazları çözmek için çabalayan Somali’nin geleceğinin, bağrında sakladığı salih zatlar hürmetine aydınlık olmasını temenni ediyoruz.
Davut Bayraklı, Semerkand Dergisi, Ekim 2014.
Bu yazı 694 kere okunmuştur.
Sosyal medya:
Tweetle