rss: yazılar

yönetici

Oruç Bir Nefs Eğitimidir

0 yorum
Oruç Bir Nefs Eğitimidir

“Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu zamanki sevincidir.” (Hadis-i Şerif)

Ruh ve bedenden yaratılan insan, madde ile mananın birleşiminden meydana gelen bir güzelliktir. Oruç, madde ile mana arasında bir denge ve maddenin lehine bozulan dengeyi aslına iadedir. Böylece, Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmek için yaratılan insan, himmetini yaradılış gayesine yoğunlaştırarak Allah’ın rızasına ulaşır.

Arzuların Köleliğinden Azat Olmak

Yeryüzünde halife olarak yaratılan insan, Allahu Tealâ’ya kulluk etmediği taktirde, Allah onu masivanın kölesi yaparak cezalandırır. Böylece insanoğlu, kendisine hizmet için yaratılan şeyleri gaye haline getirip onları Allah gibi sevmeye başlar (Bakara/165). Bu da gönül ve fikir dünyasının madde tarafından tutsak edilmesi demektir.

Allahu Teâlâ, böyle nefsanî zevk ve sefa peşinde koşarak maddenin tutsağı haline gelen kâ­fir­lerin hallerini muhtelif ayetlerde şöyle beyan etmektedir: “Hevâsını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?” (Furkan, 43). “Davarların yediği gibi yer ve içerler. Onların yeri ateştir.” (Muhammed/12). “Onlar hayvanlar gibi, hatta hayvan­lar­dan da aşağıdırlar.” (Araf/179).

Bu ayetler her ne kadar iman etmeyenleri tasvir ediyorsa da, madde, makam, şöhret gibi şeylerin tutsağı haline gelen müminler de anılan ayetlerin muhatabı olmaktan kurtulamazlar.

İşte müminleri bu esaretten kurtaracak en tesirli ibadet oruçtur. Çünkü oruç, nazarları maddenin ve midenin ötesine çekerek, insana yaratılış gayesini hatırlatır. Bu yüzden bütün ilâhî dinlerde oruç vardır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara/183)

Bir ‘Korunma’ Eğitimi

Orucu layıkıyla tutan bir insan bütün haram olan fiillerden, zulüm ve fenalıktan uzak durur. Allah’ın emirlerine riayet etmekle kalmaz, yaptığı amelleri de ihlâsla, sırf Allah rızası için yapmaya gayret eder.

Evinde her türlü nefis yiyecekler olan bir kimseyi düşünelim. Bu kimse oruçluyken karnı aç olduğu halde o yiyeceklere elini sürmez. Halbuki orucunu bozsa kimse görmeyecek. Fakat Allah görecek. Yine oruçluyken yanındaki helâline elini sürmez. Çünkü Allah görüyor.

Demek ki bu insan, hiçbir mani yokken sırf Allah rızası için bunlara elini sürmüyor ve bu şekilde nefisle aralarında cereyan eden mücahedede Allah namına hareket ediyor. Şayet nefsine uyup orucunu bozacak olsa, kendisini altmış gün keffaretle cezalandırıyor.

Sırf Allah rızası için helâl malını yemeyen bir mümin, nasıl olur da başkasının haram malını yiyebilir? Allah rızası için şehvetini zaptedip, helâl olan eşine dahi dokunmayan bir mümin, nasıl olur da haram olan bir kimsenin ırz ve namusuna musallat olabilir? Keza kendi malından zekât veren bir kimse, nasıl olur da baıkasının malını çalabilir?

İşte orucun farz olduğunu beyan eden ayetteki “umulur ki korunursunuz” ifadesinin hikmetleri, oruçta tam manasıyla tezahür ediyor.

‘Oruçta Riya Yoktur’

Oruçlu olan bir kimse, Allahu Tealâ’nın huzurunda vicdanıyla başbaşadır. Oruç dışarıdan görülebilen bir ibadet değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber A.S., “oruçta riya yoktur” buyurmuştur.

Amellerin kabulü için esas olan ihlâs, müminin düşünce ve fiillerini mahlukatın mülahazasından uzak tutmasıdır. Bütün ibadet ve amellerimizde ihlâsı kazanmanın en tesirli eğitimi ise oruçtur. İhlâsla nefis mücahedesine alışan bir mümin, Allahu Tealâ ile sıcak bir irtibat kurar ve böylece Allah’ı görüyormuş gibi hareket etme kabiliyeti kazanarak “ihsan” mertebesine ulaşabilir.

İftar vaktine kadar Allahu Tealâ’nın kendisine lutfettiği nimetlerden nefsini mahrum bırakan oruçlu, bu nimetlerden devamlı mahrum olan insanları keşfeder. Kalbi yumuşar, merhameti galebe eder ve elindeki imkanlarıyla başkalarını gözetmeye başlar. Fakir fukaraya yardım eder. Evinde iftar ettirir. Böylece makam-mevki farkı sözkonusu olmadan toplumda huzur, itimat, muhabbet ve kardeşlik gelişir ve büyür.

Burada sadece bir kısmını arz etmeğe çalıştığımız gibi, oruç nefsin kötü olan sıfatlarını eğiterek iyileştirir. Böylece mümin, gücü nisbetinde nefs-i emmare mertebesinden nefs-i mutmainne makamına doğru yükselir. Bu suretle Allah’ın rızasını kazanıp ateşten korunmuş olur. Onun için Hz. Peygamber A.S. buyurur ki: “Oruç ateşe karşı bir perde, müstahkem bir kaledir.”

Sınırsız Mükâfat Kapısı

Her amelin karşılığı kulun emeği nisbetinde ödenir ve miktarı bellidir. Her iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar, bazı gün ve gecelerde ise, daha fazla mükâfat vardır. Ancak oruç müstesna. Orucun ecri çok daha fazladır. Zira Allahu Tealâ hadis-i kudsî­de buyurur ki: “Oruç benim içindir onun mükâfatını ben vereceğim. (Zira) oruçlu kişi yiyecek ve içeceğini sırf benim için bıraktı.” (Müslim). Kur’an-Hakim’de ise “kadir gecesi bin aydan hayır­lıdır” buyrulmaktadır.

Burada, yapılan bir hayrın Allah tarafından otuzbin katıyla da ka­bul edilebileceğine dair Kur’anî bir delil mevcuttur. Şu halde bir kul orucun şartlarına riayet ettiği nispette, otuzbin mislinden fazla bir mükâfata bile mazhar olabilir. İlâhî rahmetten bu umulabilir.

Oruç tutan kimse Allah’ın izniyle cehennem ateşinden kurtulur. Zira hadis-i şerifte, “Kim Allah’ın rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah onunla ateş arasına genişliği yer ile gök arasını tutan bir hendek kılar” (Tirmizî) buyurulmaktadır. Diğer bir hadis-i şerifte ise, cennette “Reyyan” denilen kapıdan sadece oruçluların gireceği belirtilmektedir. (Buharî)

Benzeri daha birçok hadis-i şerif mevcuttur. Hâlâ gönlü mutmain olmayanlar için, Efendimiz A.S.’ın şu büyük müjdesini aktarmakla yetinelim: “Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu zamanki sevincidir.” Hadiste zikredilen ikinci sevinç, Cemalullah’ı seyr ve temaşadır ki, dünyada ve ahirette bundan büyük mükâfat yoktur.

Orucun Çeşitleri

Avamın Orucu: Yemek, içmek ve cinsî münasebetten sakınmaktır. Bu çeşit oruç tutanlar ağız ve edep yerlerini oruç süresince korumalarına rağmen, her türlü haramı işlemeye devam ettikleri taktirde oruçtan elde edilecek asıl sevap ve feyzi kaçırmış olurlar. Allah Rasulü A.S., “Nice oruçlular var ki, açlık ve susuzluktan başka kârları yoktur.” (Nesaî, İbnu Mace) buyurmaktadır. Bu şekilde tutulan bir oruç cehenneme kalkan olur mu, bilinmez. Zira gündüz orucu bozanlar hariç, nefsin her türlü şehvetlerini yerine getirmekle beraber, sadece yeme-içmeyi bir öğün geciktirip, iki öğünlük yemeği de akşam yemekte çok büyük fayda yoktur. Şayet olsaydı o zaman bu hadisin bir manası kalmazdı.

Fakat bütün bunlara rağmen Allahu Tealâ Hazretleri, “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görür.” (Zilzal/7) buyuruyor. Bu yüzden ümit edilir ki, bu gibi kimseler şeklen de olsa farzı yerine getirmenin sevabını inşaallah alırlar.

Havasın Orucu: Yukarıdaki esaslara riayet etmekle beraber, gözünü, kulağını, dilini, elini, ayağını ve diğer azalarını günahtan koruyarak oruç tutmaktır.

Hz. Peygamber A.S., “Beş şey orucu bozar (yani orucun kemalâtını götürür ve sevabını azaltır): Yalan konuşmak, gıybet etmek, dedikodu yapmak, yalan yemin ve şehvetle bakmak.” (el-Ezdî, Zuafa) buyurmaktadır. Burada dil ve gözle ilgili afetlerden bahsedilerek, kâmil bir oruç için bunlardan korunmamız emredilmektedir. Diğer uzuvları korumakla ilgili ayet ve hadisleri de buna kıyas ederek, kâmil bir orucun nasıl tutulacağına dikkat edilmelidir.

Yukarıda bahsedildiği gibi, orucun asıl gayelerinden biri nefsi terbiye etmektir. Nefis terbiyesi yapılmadan uzuvları günahlardan korumak mümkün değildir. Orucu nefsle yapılan bir mücahede halinden çıkarıp perhiz şekline getirmek, gerçek bir oruç sayılmaz. Mesela helâl yemekten oruç tutup, haram ile iftar etmenin ne manası olabilir? Oruçtan maksat yeme, içme, uyuma ve cinsi münasebet gibi şehvetlerini mutedil hale getirmektir. Oruçlu olan bir kimse gündüz yemediğini akşam bir oturuşta tıka-basa yerse, şehvetlerini ve Allah’ın düşmanı olan şeytanı nasıl yenebilir?

Oysa haramlardan kaçınsa, mutedil yese, orucun ve diğer ibadetlerin bereketiyle kalbi cilalanır, her gece biraz daha hafifleşir. Teheccüdünü, virdlerini kolaylıkla yapar. Bu sayede şeytan kalbine yaklaşamaz.

Ahassü’l-Havasın Orucu: Yukarıdaki iki şartı yerine getirmekle birlikte, kalbini adi düşüncelerden ve dünya sevgisinden arındırarak Allah’tan başka bir şeye gönlünü bağlamamaktır. Bu gibilerin kalbine Allah ve ahiretten başka veya dünyanın ahirete yarayışlı kısmından başka bir şey gelirse oruçları bozulur. Bu mertebe peygamberlerin, sıddîklerin ve mukarreblerin mertebesidir. (İhya-u Ulumi’d-Din)

Bir Tavsiye

Allah indinde makbul olan orucun, bütün uzuvlarla tutulan oruç olduğunu senelerden beri çoğumuz duyar veya okur geçeriz. Bunu bütün arzumuza rağmen çoğu kere tam manasıyla tatbik edemeyiz. Oysa ikinci grupta anlatılan salihlerin orucu, haram bir fiil işleyince bozulur. Her ne kadar zahirî ve fıkhî kaidelere göre bozulmasa da, kâmil bir oruç olmaktan çıkması itibariyle, manevi ve batınî açıdan bozulur.

Şu halde gelin, bu yıl azalarımızdan haram bir fiil ortaya çıkması halinde, kesinlikle kaza etmeye niyet edelim. Göreceksiniz nefis o orucu kaza etmemek için çok daha dikkatli olacaktır.

Ahmet Safa – Semerkand Dergisi, Kasım 2001.


Bu yazı 1.423 kere okunmuştur.


Sosyal medya:



Bu yazıya yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

NFL Jerseys Free Shipping