rss: yazılar
arama
Kurtuluş Güneşinin Doğduğu Gece…

Sözlük/kelime anlamı itibariyle “doğum zamanı” anlamındaki mevlid sözcüğü, ıstılah/terim anlamı itibariyle özel bir doğumu, âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed’in doğumunu ifade etmektedir. Peygamber Efendimiz hicri takvime göre 571 yılının Rebîu’l-evvel ayının 12. gecesinde doğmuştur. Bu durumda bu yıl (2013) 23 Ocak Çarşamba’yı 24 Ocak Perşembe’ye bağlayan gece Mevlid gecesidir/kandilidir.
Bu yıl Hz. Peygamber’in dünyayı şereflendirmesinin 1442. yıl dönümüdür.
Sevgili peygamberimiz Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe’nin, Allah’ın Evi Kabe-i Muazzama’yı yıkmak üzere içinde fillerin de bulunduğu büyük bir ordu ile Mekke’ye yürüdüğü “Fil Olayı”ndan elli veya elli beş gece sonra doğdu. Zamanların sultanı Hz. Muhammed, Mekke’de, bugün Kütüphane olarak kullanılan binanın bulunduğu yerdeki mütevazı bir evde, bir Pazartesi günü, vakitlerin sultanı seher vaktinde dünyayı şereflendirdi.
Hz. Peygamber’in, İslam’dan önceki devreyi “Cahiliye/Cahillik devri” olarak nitelemesi, ilk inen vahyin “oku” emri olması ve sanki ilahi bir espri olarak doğduğu evin bulunduğu yerin bugün kütüphane olarak hizmet vermesi ne kadar hikmetli ve ne kadar anlamlıdır. Sanki bu yönüyle İslam’ın hareket noktasının ilim-irfan olduğunu seslendirmektedir.
Hz. Peygamber’in yaşadığı devir gerçekten cahiliyenin bütün adetlerinin yürürlükte olduğu, Putperestliğin, haksızlığın, zulmün, adaletsizliğin kol gezdiği, kadınların hiçbir değerinin olmadığı, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir devir olarak tarihe geçmiştir.
O gün insanlar şirk bataklığı içerisinde Allah’ı gerçek anlamıyla tanıyamamışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlarını tanrı edinmişlerdi. Hz. İbrahim’in Hanif Dini’ne mensup muvahhidler/monoteistler/tek tanrıya inananlar bir elin beş parmağı kadardı. Bunlar arasında Zeyd b. Amr en-Nufeyl’in çaresizliği ibret acısıdır. Bu muvahhid kişi bir defasında Kabe’ye gelerek ellerini açmış ve “Ya Rabbi, bugün kavmimin arasında benden başka İbrahim’in dinine inanan kimse kalmadı, keşke sana nasıl ibadet edileceğini bilseydim de öyle etseydim” diyerek avuçlarının içine secde etmişti. Zira din namına bildiği yalnızca Allah’ın birliği idi. Bugün her şeyi bilip de ilimleriyle amel etmeyenlerin/bildiklerinin gereğini yerine getirmeyenlerin kulakları çınlasın.
Yine ibretli bir hatıra olarak Hz. Ömer’in sözleri ciğerleri dağlayıcıdır. Hz. Ömer İslam’dan önceki günlerini yad ederken, “bir olaya ağladığını, birisine de güldüğünü” anlatmaktadır. Ağladığı olay şudur: Kendisinin bir kız evladı dünyaya geldiğinde onun utancıyla toprağa gömmek için onu yanına almış, çukuru kazarken kızı, gayet masumane şekilde babasının yüzüne sıçrayan toprağı temizlemeye çalışırken bir darbe ile kızını çukura atmış ve sonra da diri diri gömmüştü.
Güldüğü olay da şudur: Putperest Araplar yolculukta kullanmak üzere helvadan put yapmakta, tapınma anında ona tapınmakta, acıktıklarında da tapındıkları bu tanrılarını yemekteydiler. Aynısını Hz. Ömer de yapmıştı. İşte İslam, böyle zalim bir Ömer’den, cihan tarihine adını altın harflerle yazdıran adalet timsali bir Hz. Ömer ortaya çıkarmıştır.
Hz. Peygamber’in mevlidinin/doğumunun yaklaştığı günlerde Hanifler, Yahudiler, Hıristiyanlar bir peygamber beklemekteydiler. Her yıl kurulan Ukaz Panayırında, Hanif olan Kus b. Saide’nin, son peygamberi, “gölgesi üzerimize düştü” diyerek müjdelemesi, bu müjdeyi dinleyenler arasında Hz. Peygamber’in de bulunması, yani gerçekten de gölgesinin üzerlerine düşmesi ne kadar manidardır. Zaten kendisinden bir önceki peygamber olan Hz. İsa da O’nu müjdelemişti. Kur’an (Saff 61/6) bunu şu şekilde haber verir: ”Hani Meryem oğlu İsa, ‘Ey İsrail oğulları, gerçekten ben sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim, benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi Ahmed olan bir elçinin de müjdecisiyim’, demişti”. Yine Tevrat ve İncil’de O’nun geleceğine ve alametlerine dair bir çok işaretler bulunmaktaydı ki bazıları bu kitapların bugünkü nüshalarında bile mevcuttur.
Bazı İslam Tarihi kaynakları ve tabakat kitapları Hz. Peygamber’in doğduğu gece çeşitli olayların olduğundan bahsetmektedirler. Mevlid yazarı Süleyman Çelebi de bu durumu şu beyit ile ifade etmektedir: “Hem Muhammed gelmesi oldu yakin/yakın – Çok alâmetler belirdi gelmedin/gelmeden”.
Annesi Âmine/Emine Hz. Peygamber’e hamileyken rüyasında kendisine, “insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile olduğu” söylenmiş, O’nu dünyaya getirdiğinde “hasetçilerin şerrinden koruması için Allah’a sığınması ve çocuğuna Muhammed ismini vermesi” istenmişti. Aynı şekilde kendisinden çıkan bir nurun bütün doğuyu ve batıyı, Şam ve Busra’nın saray ve çarşılarını aydınlattığını görmüş, hattâ Busra’daki develerin uzanan boyunlarını müşahede etmişti. Dedesi Abdulmuttalib de torununa daha önce Araplar arasında görülmeyen bu ismi verdiğinde “gökte de yerde öğülmüş/Muhammed olmasını istedim” demişti.
Yahudiler, astronomik/astrolojik bulgularla gökyüzüne bakıp parlak bir yıldızın doğduğu gece son peygamberin doğduğunu söylemişler, “artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti” diyerek feryad etmişlerdi.
Aynı gece Kabe’deki putlar baş aşağı devrilmiş, İran hükümdarının sarayı beşik gibi sallanıp on dört sütunu parçalanarak yere düşmüş, Mecusilerin bin senedir söndürülmeden yanan ateşi birden sönmüştü. Bu durum Mecusi İran Devleti’nin on dört hükümdardan sonra Müslümanların eline geçeceğini sembolize etmektedir.
Bu şekilde insanlığı kurtarmak için gelen son peygamberin doğumu insanlık için tam bir rahmet vesilesidir. Yüce Allah bunu çeşitli ayetlerde ifade etmiştir:
“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”. (Enbiya 107)
“Andolsun ki Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi.” (Âl-i İmran 16).
“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân 164).
“Andolsun ki içinizden size öyle aziz bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli ve merhametlidir. Eğer senden yüz çevirirlerse de ki, Allah bana yeter, O’ndan başka İlah yoktur, O’na dayandım, O, büyük arşın sahibidir.” (Tevbe 128).
Hz. Peygamber Yüce Allah’ın yanında o kadar kıymetli ve değerlidir ki O’nsuz Yaratıcı’yı bulmak ve kurtuluşa ermek asla mümkün değildir. O’nun faydası sadece Müslüman olanlara değil, azılı düşmanlarına bile erişmiştir. Aşağıdaki örnek bunu çok güzel anlatmaktadır. Bu örnekte Hz. Peygamber’in doğumuna sevinmenin, Mevlid gecesine kıymet vermenin, onu kutlamanın ve “Mevlid” okumanın çok faziletli olduğuna dair delil de bulunmaktadır. Hz. Peygamber dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, “Kardeşin Abdullah’ın bir oğlu oldu” diyerek kendisine müjde vermiş, Ebu Leheb de onu azad etmişti. Ebu Leheb rüyada görülüp, ne halde olduğu sorulduğunda, “çok azap çektiğini, ancak, her yıl, Rebîu’l-evvel ayının 12. gecesi (Mevlid gecesi), azabının hafiflediğini, zira Hz. Peygamber dünyaya gelince, sevincinden müjde veren cariyesini azat ettiğini, bunun için bu gece azabının hafiflediğini, parmaklarının arasından çıkan bir suyu emip ferahladığını” söylemiştir.
İşte Mevlid gecesi Hak katında bu kadar değerli bir gecedir. Hatta bazı Müslüman bilginler bu gecenin -ancak yalnızca Hz. Peygamber’in doğduğu gecenin ki sadece bir tek gecedir ve o da geçmiştir, her yıl gelen Mevlid geceleri o bir tek gecenin tekrarıdır- Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildirmişlerdir. Alimlerin çoğunluğu ise Kadir gecesinin en kıymetli gece olduğunu söylemişlerdir.
Bugün Mevlid ruhunu yeniden canlandırmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü Sevgili Peygamberimizin yeniden dünyaya gelmesine ihtiyacımız bulunmaktadır. Hz. Peygamber bir insan olarak ebedi hayata göçtüğüne ve fiziki varlığıyla yeniden dünyaya gelmesi mümkün olmadığına göre O’nun, sünnetiyle, ahlakıyla, mesajıyla yeniden doğması gereklidir. Zira bugün de dünya neredeyse O’nun dünyaya geldiği şartlara benzemiş, zulüm, haksızlık, adaletsizlik, sahtekarlık almış başını yürümüştür. Üstelik bunları yapanların bir kısmı müslümandırlar ve bunları din namına yaptıklarını söyleyerek aslında cinayet işlemektedirler. Yine Batıda Cahiliye Putperestliğine benzer “Yeni Pagan/Putperest Dinler” (New Paganist Movements) ortaya çıkmıştır. Her türlü dinin ve dînî akımın görüldüğü ülkemizde yarın bir de çağdaş putperestler ortaya çıkarsa buna da şaşırmamak gerekir.
Mübarek geceler Allah’ın kullarına bir ihsanıdır ve inananlar için büyük bir fırsat olduğu için iyi değerlendirilmeleri gerekir. Bunun için yazıyı Mevlid gecesinde yapılacak ibadet ve taat ile bitirmek istiyorum.
Her şeyden önce bu gece samimi bir kalple ve gönül huzuruyla, bir daha yapmamaya kesin kararlı olarak tövbe istiğfar gereklidir. Ardından şu ana kadarki hayatımızın kısa bir muhasebesi yapılmalı, bundan sonrası programlanmalıdır. Kaza namazımız varsa bir miktar kaza namazı, yoksa nafile namaz kılınmalıdır. Mutlaka bir miktar Kur’an okunmalı ve okunan yerin Türkçe çevirisine de bakılmalıdır. Bu gece dünyayı şereflendiren Peygamber Efendimize bol bol salavat okunmalıdır. Süleyman Çelebi’nin yazdığı Vesiletü’n-Necat adlı Mevlid kitabını okumak da güzel bir espri olacaktır. Peygamberimizin hayatından bir kesit okumak da bu geceye ayrı bir çok anlam katacaktır. Bundan sonra gönülden Yüce Allah’a yönelerek dünyevi ve uhrevi ihtiyaçlarımız ve bütün Müslüman kardeşlerimiz için dualar edilmelidir. Anne baba, akraba ve yakınların ziyaret edilmesi, bu mümkün değilse iletişim araçları ile görüşülmesi çok önemlidir. Bir diğer önemli husus dargınların barışması için bu gecenin vesile edinilmesidir. Mevlid gecesinin öncesi ve sonrasının oruçlu geçirilmesi de şüphesiz çok faziletlidir.
Bu vesileyle bütün Müslüman kardeşlerimizin Mevlid kandilini tebrik ediyor, bu gecenin Müslümanların ve insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum. Alemlerin üzerine doğan bu kurtuluş gecesinin, alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in daha iyi anlaşılmasında bir aşama olmasını temenni ediyorum. Hz. Peygamber’i sünnetiyle, güzel ahlakıyla ve getirdiği mesajla yaşatmamız için Yüce Allah’ın yardımını niyaz ediyorum. Çünkü Hz. Muhammed ve getirdiği mesaj/Kur’an olmadan kurtuluşumuz asla ve asla söz konusu değildir.
Yüce Allah’a emanet olunuz…
Prof. Dr. Hidayet IŞIK
Bu yazı 1.351 kere okunmuştur.
Sosyal medya:
Tweetle