rss: yazılar

yönetici

Hezimet Değil Hizmet

0 yorum
Hezimet Değil Hizmet

Allah rızası olmayan hizmetler ahirette bir fayda sağlamaz. Hizmetin özü ve temeli iman ve ihlastır. Hizmetin her türlüsünün yapılması ve korunması da ilâhi bir emirdir. Hizmetin ruhuna uygun tavır ise ‘ben’ değil, ‘biz’ anlayışıdır. Ancak bu şekilde kardeşlik hukuku gelişir ve fitnelerden sakınılmış olur.

Biliyoruz ki, işlerin başından çok sonu önemli. Bir işin başlangıcı güzel, sonu kötü olursa, o işe salih amel denmez. Allahu Tealâ, bazı kulların çok çalışıp didindiğini, fakat sonuçta yorgunluktan başka bir şey elde edemediğini bildiriyor (Gaşiye/3).

İman sahibi olmayanların dünyada yaptıkları bazı güzel işler, imansızlıklarından dolayı, ahirette fayda vermez. Müslümanların da Allah rızası için yapmadıkları işler ahirette fayda vermeyecektir.

Çünkü her iki grup da işlerinde Rabbimiz’in istediği özü ve edebi zayi etmiş, amelin hedefini değiştirmiştir. Amelin özü ve temeli, iman ve ihlâstır. Edebi ise dinin öğrettiği gibi başlayıp bitirmektir. Hedefi Allah’ın rızasıdır.

Allah rızası için yapılan ve kulluk kapsamına giren her şeye ibadet diyebiliriz. İbadet, maddi manevi bütün hayır çeşitlerini içine alır. Namaz kılmak nasıl bir ibadet ise, fakirlerin ihtiyacını görmek, bir yetimi sevindirmek, anne-babayı ziyaret etmek, Allah’ın dinini insanlara duyurmak için gayret göstermek de bir ibadettir. Yolda insanlara eziyet veren bir taşı, bir engeli kaldırmak bile güzel niyetle ibadet olur.

Hizmet Bir İbadettir

Cenab-ı Hakk’ın rızası için yapılan iyiliklere hizmet denir. İyilik sadece insanlara değil, diğer canlı varlıklara da yapılabilir. Nefes alıp veren her canlı hizmette hedeftir. Susuz bir insana su vermek kadar, içi yanmış bir hayvanı sulamak da hizmettir. Bunun için tarihimizde, insanlara hizmet için kurulmuş vakıfların yanında, diğer canlıların ihtiyaçlarını görecek vakıflar da kurulmuştur.

Hizmetin her türlüsü, yapılması ve korunması istenen ilâhi bir emanettir. Bu emanet onu güzel koruyan ve hakkını verenler için bir rahmettir. Çünkü kul, Yüce Rabbi’nin emrettiği işleri yaparken, sırf Rabbi’nin rızası için başkasının ihtiyaçlarını giderirken öyle büyük bir ahlâkı temsil eder ki, Allahu Tealâ onunla meleklerine övünmektedir. Bu durumda, hak yolundaki küçük bir hizmet, büyük bir rahmetin sebebi oluyor demektir.

Hak yolunda hizmet edenler, Yüce Allah’ın himayesi altındadır. Hizmet içinde olanlar, hiç kesilmeyen bir rahmetin ve muhabbetin içinde yüzmektedir. Rahmet Peygamberi A.S.’ın şu müjdeleri hizmet aşıklarını coşturacak cinstendir:

“Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birisini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbına örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebu Davud, Tirmizî)

Bir de şu hadisi dinleyelim:

“Bir mümin kardeşimin ihtiyacını görmek için koşuşturmam, bana şu Mescid-i Nebi’de oturup bir ay itikâfa girmekten daha sevimlidir.” (Tebaranî, İbnu Ebi’d-Dünya, Elbani)

İşte bunun için arifler, “hizmet, nafile ibadetten daha hayırlıdır” kanaatine varmışlardır.

Hizmet, yapanlarına manevi bir tat ve zevk verir. Müminin, Allah için yapabileceği son hizmeti de Onun yolunda can vermektir. Bu şehitliktir. Şehitlik, bir anlamda canı verip cenneti satın almaktır. Bu yolda canını ortaya koymaya hazır bir mümin, malını kenarda saklar mı hiç?

Sonuçlar Niyete Göre

Hizmet diyebileceğimiz bütün işler iki şekilde görülür. Bu tür işler, ya tek bir şahıs tarafından yerine getirilir ya da bir grup insan arasında paylaşılır. Her iki durumda da dikkat edilecek noktalar vardır. Yoksa işin görünüşü hizmet, sonucu hezimet olur.

Hizmette ilk tehlike kalp kayması ve hedef sapmasıdır. Bu, niyetin bozulması, hizmetin bir takım dünyevi çıkarlara alet edilmesi ve hedefin kaybedilmesidir. Niyet ibadetin özü, ruhu ve temelidir. Özü kaybedilen, ruhu yitirilen, temeli yıkılan bir şeyden ne hayır beklenir?

Rasulullah A.S. Efendimiz, ümmeti için küfür ve şirkten daha çok riyakârlıktan korkmuştur. Riyakâr, din ile dünya kazanmaya çalışan, kullar görsünler ve övsünler diye hayır peşinde koşan, Yüce Allah’ı unutup insanlardan gelecek menfaate bakan kimsedir.

Bir hadiste belirtildiği gibi, insanın Allah rızası için diğer insan ve canlılara feda edeceği temelde üç şeyi vardır: Malı, canı ve ilmi. Bunları harcarken, tek niyeti insanlar tarafından sevilmek, övülmek, şan ve şöhretle anılmak olan kimselere Allahu Tealâ kıyamet günü; “Sen, insanlar sana cömert desinler diye mal harcadın, büyük alim desinler ve hürmet göstersinler diye ilimle uğraştın, kahraman olarak ansınlar diye savaştın. Benim için ne yaptın?” diyecek ve bu kimselerin yüzüstü cehenneme atılmalarını emredecektir. (Müslim, Nesaî, Ahmed)

Hizmette Nefsaniyet Tehlikelidir

Hizmet için bir diğer tehlike ise onu nefse mal etmek ve başarıyı kendinden bilmektir. Halbuki bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı Allahu Tealâ’dır. Her türlü başarı O’nun ikramıdır. Asıl güç, kuvvet ve kabiliyet insana ait değildir. Bunu bilen bir mümin, kendine emanet edilen imkanlara “benimdir, bendendir” demez, onlarla kibre düşmez. Onları vereni bilir, hayırlara vesile yapıldığı için sevinir, bir taraftan Allah’a hamd eder, öbür yandan da hizmetindeki kusurları için istiğfar eder.

Hizmette en büyük tehlike, başarıdan sonra gelir. Hayırlı işlerde bir başarı elde eden kimse, tevazu ve edebe sarılmalıdır. Nefsini o işin tek ehliyetlisi olarak görmemelidir. Aksine, “nefsim, bu işin daha güzel yapılması yolunda en büyük engeldir” diye düşünmelidir. “Bu hizmeti en iyi ben yaparım, bu iş bensiz olmaz” demek, Allahu Tealâ’ya karşı bir iftira, nimete karşı da bir ihanettir. Çünkü kendisi olmadan hiç bir şeyin olmayacağı tek varlık sadece Allahu Tealâ’dır.

Hizmet edenler, ilk iyiliği kendilerine yaptıklarını bilmelidirler. Herkes kendisinin hizmetle ihya olduğunu, hizmetin bereketiyle ayakta durduğunu, yoksa kendi başına hiç bir işe yaramayacağını kabul etmelidir. Ayrıca, bütün zamanlarda ve mekânlarda devam eden bir hizmeti, tek bir şahsın eline mahkummuş gibi görmek, o hizmeti küçültmek ve öldürmektir.

Hizmette ben değil, biz anlayışı esastır. Hizmetin başarısının şahsa değil, cemaate ait olduğu unutulmamalıdır. Çünkü Allah yolunda hizmete koşan kimseleri yeryüzünde müminler, gökyüzünde melekler dua, istiğfar ve sevgileri ile desteklemektedir. Bunun için hayırlı işlerdeki başarı tek bir şahsın olarak görülmemeli. Birçok insanın hissesi olan bir şeye “benim” demek insafla bağdaşmaz.

Hizmetin en büyük düşmanı fitnedir. Fitne, Allah için bir araya gelmiş dostların arasını bozmak için şeytanın tutuşturduğu bir ateştir. Bu ateşin kaynağı genelde yalandır, çoğu kez de kötü zandır. Acele verilmiş kararlar, delilsiz hükümler, hissi hareketler, sinsi davranışlar, fitne ateşini alevlendirmek için birebirdir.

Hizmetler bir aynadır, herkes onlarda kendisini görür . Güzel tabiatlı insanlar kötü şeylerden bile iyi sonuçlar çıkarmasını bilirler. Fıtratı bozulmuş insanlar ise, hangi işe el atsalar, kendilerine benzetirler. Akıllı insan kendisine değil, ancak Yüce Rabbine güvenir. O, günahlarına tevbe ettiği gibi, hayırlarındaki kusurları için de istiğfara sarılır. Aslında haddini bilmek, kusurlarına ağlamak gibi hizmet yoktur.

Muhammed Emin Gül – Semerkand Dergisi, Şubat 2001.


Bu yazı 3.441 kere okunmuştur.


Sosyal medya:



Bu yazıya yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

NFL Jerseys Free Shipping