rss: yazılar
arama
Allah Yolunda Birlik Olalım
Ne mutlu bizlere ki, rabbimiz bizi iki büyük nimetle mükâfatlandırmış bulunuyor: Allah katında tek din olan İslâm’la şereflenmiş bulunmak ve peygamberlerin baş tacı Hz. Muhammed’e (s.a.v) ümmet olmak. Bunlar öyle büyük nimetlerdir ki, bütün hayatımız bu iki nimetin şükrüne adansa yine de azdır.
Bu kadar büyük bir nimet olan dinimizin temeli, sevgi, birlik-beraberlik ve kardeşlik ruhudur. Mukaddes kitabımızın birçok âyeti, Peygamberimiz’in pek çok hadis-i şerifi birlik ve beraberliğin korunması, fitne ve ayrılığın felâketi üzerinde hassasiyetle durmaktadır.
Müslümanlar olarak dinimizin bu konudaki emir ve yasaklarına aynen riayet ederek topluca huzur ve mutluluk içinde yaşayabilir; bu sayede rabbimizin rızasına ve ebedî saadete kavuşabiliriz.
Ayrıca unutulmamalıdır ki bir milletin bekasının temel şartı, birlik ve beraberlik ruhunun yaşatılması, fertler ve farklı gruplar arasında kardeşliğin korunmasıdır. Birlik ruhunu kaybeden toplumlar her şeylerini kaybederler. Fertleri birbirine düşman olan milletler yok olup giderler. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
***
Rabbimiz müslümanları birbirinin kardeşi ilân etmiştir. Dolayısıyla, hangi düşünce ve gruba dahil olursa olsun müslümanlar birbirleri ile kardeşçe ve dostça geçinmek zorundadır. Cenâb-ı Allah,
“Gerçekten bütün müminler kardeştir. Öyleyse (kavga ettikleri zaman) kardeşlerinizin arasını (bulup) barıştırınız” (Hucurât 49/10) buyuruyor. Bu ilâhî ferman, müminlerin arası açıldığında diğer müminlere onları barıştırma vazifesini vermiş bulunuyor. Böylece birlik ve dayanışmanın yolu da gösterilmiş oluyor.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) aramızdaki kardeşlik, sevgi ve saygı bağlarının kopmaması için müminlerin birbirine nasıl davranması gerektiğini açıklamışlardır. Buyuruyorlar ki: “Mümin uysaldır, kendisi ile ünsiyet edilir. Hoş geçinmeyen ve kendisi ile hoş geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 6/161; Hatîb, Târîhu Bağdâd, 11/376)
“Bütün müminler birbirine karşı acıyıp bağışlamada, sevgi ve saygıda, iyilik ve yardımlaşmada bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hastalandığında, diğer âzalar birbirlerini hasta âzanın acısına çağırırlar.” (Müslim, Birr, 67; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/271, 276; Tebrizî, Mişkât, nr. 4954; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 4/126)
Peygamberî ahlâkın, “Kendimiz için sevip istediğimizi kardeşlerimiz için de sevip istememiz” prensibine bugün için ne kadar muhtacız! Bütün insanlık, “Kendi şahsiyeti, canı ve malı, şerefi ve namusu nasıl mukaddes ise, başkalarınınki de aynı şekilde mukaddestir” düsturuna ne kadar muhtaç!
***
Kardeşlik ve dayanışma hukukuna uymayan fertlerden oluşan toplumlarda belâ ve musibet, fitne ve ayrılık asla eksik olmayacaktır. Bu duruma düşmemek için rabbimiz,
“Allah’a ve Resûlü’ne itaat ediniz. Biribirinizle çekişmeyiniz. Sonra korku ile zaafa düşersiniz, kuvvetiniz gider. Bir de sabrediniz. Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfâl 8/46) buyuruyor. Bu ilâhî hüküm milletçe ibret alınması gereken ölmez bir hayat prensibidir. İyi bilmek zorundayız ki, fitne sadece çıkaranda kalmaz, insanlara sirayet ederek toplumu perişan eder. Birlik ve dayanışma bağlarını tahrip eden en korkunç felâket fitnedir.
Toplumun birlik ve düzenini bozmak, topluluktan ayrılmak dinimizce büyük suçlardan sayılmıştır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Her kim itaatten çıkar, topluluktan ayrılır da bu hal üzere ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüş olur” buyurarak cemaat olmanın, birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu bildirmişlerdir. (Müslim, İmâre, 53; Nesâî, Tahrîm, 28; İbn Mâce, Fiten, 7; bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/275-297; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, 4/235)
Bu ilhamla rahmetli Mehmed Âkif ne kadar veciz söylemiştir:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Cenâb-ı Rabbü’l-âlemin’in şu fermanı kulaklarımıza küpe olmalıdır:
“Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Hani siz birbirinize düşman iken O kalplerinizi ısındırıp birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz.” (Âl-i İmrân 3/103)
Toplum olarak birlik ve beraberliğe her zamankinden daha muhtaç olduğumuz bu zamanda fitne ve ayrılıklardan ateşten kaçarcasına kaçmak, kardeşlik hukuku neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorundayız. Hiç vakit kaybetmeden topyekün kardeşçe yaşamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde dağılmış bir tesbih gibi saçılır ve kaybolur gideriz. Bu millet ayrılıktan çok ıstıraplar çekti, büyük acılar yaşadı, bunu unutmamalıyız.
M. Saki Erol – Semerkand Dergisi, Haziran 2013.
Bu yazı 3.263 kere okunmuştur.
Sosyal medya:
Tweetle