rss: yazılar
arama
Allah (c.c) Hayal edilebilir mi?
Allah, bütün alemlerin, varlıkların sahibi, yaratıcısı ve hâkimi olan Yüce Zatın özel ismidir. Bu isim, bütün ilahi sıfatları içinde bulundurur. Allah deyince, hepsi zikredilmiş olur. Allah ismi, başka hiçbir varlığa verilemez.
Allah (c.c), bütün kainatın sahibidir. İbadet edilmeye layık tek ilah O’dur. Bütün insanları ve kainatı yoktan yaratan, onlara hayat veren, yaşatan, rızıkları dağıtan, varlıkları sevk ve idare eden, öldüren, dirilten, her şeyin sahibi, hâkimi O’dur.
Biz Allahu Teâla’nın varlığına ve birliğine O’nun öğrettiği gibi iman ederiz. O’nun zâtını tanımak için aklımız ve bilgimiz kâfi değildir. Yüce Allah, ancak kendisinin kalbimize koyduğu nur, sevgi, bilgi ve feyiz ile tanınır. Buna hidayet denir. Hidayet, Yüce Allah’ın kulun kalbini açması ve içine nur koymasıdır. Kalbin gözünü açan ve onu Yüce Allah’a yönelten bu nurdur.
Allahu Teâla Hayal Edilebilir mi?
“Onun dengi hiçbir şey yoktur.”1 ayeti, Cenab-ı Hakk’ın zatı, sıfatları ve fiilleri ile hiçbir varlığa benzemediğini ifade ediyor.
Benzeri olmayan bir varlığı nasıl düşüneceğiz, onu neye benzeteceğiz?
Bu konu çok nazik ve tehlikeli olduğu için Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Allahu Teâla’nın zatını düşünmeyi yasak etmiş ve neyi düşüneceğimizi şöyle belirtmiştir:
“Allahu Teâla’nın zatını düşünmeyiniz, Onun nimetlerini ve yarattığı varlıkları düşününüz. Çünkü siz Allahu Teâla’nın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz, helak olursunuz.”2
Allahu Teâla’nın zatı hayal edilemez.
Bu işe dalanların bir kısmı Allahu Teâla’nın zatını bir varlığa benzettiler şirke düştüler. Bunlara “Müşebbihe ve Mücessime grubu” denir.
Bazıları da insanlarda bulunan görme, işitme, tutma, gelme, sevme, sabretme gibi sıfatlar Allahu Teâla’da bulunmaz diyerek Onun bütün sıfatlarını inkar ederek küfre girdiler. Bu gruba “Muattıla” denir.
Ehl-i sünnet olarak bizler her iki anlayıştan da uzağız. Biz Yüce Rabbimizi hiçbir şeye benzetmeyiz, O’na ait hiçbir sıfatı da inkâr etmeyiz. Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Hakim’de ve Resûlünün (s.a.v) dilinde zâtını nasıl tanıtıyor ve vasıflandırıyorsa öylece iman eder, teslim oluruz.
Bu konuda İmam Şafiî’nin (rah.) şu sözü çok güzeldir:
“Bir kimse Yüce Yaratıcısını bilmek isteyerek kendi aklıyla yola çıksa ve fikrinde hayal ettiği bir varlığı Rabbi zannetse, o kimse müşebbihtir, Yüce Yaratıcıyı varlıklara benzetmiş olur. Bir kimse, fikriyle hiçbir varlığa ulaşamayıp yokluğa hüküm verse Allah’ı inkâr etmiş olur. Eğer, aklıyla bir yaratıcının mevcudiyetini anlar, fakat onun hakikatini anlamaktan aciz olduğunu söylerse, bu kimse muvahhiddir; Allah’ın birliğin iman etmiş olur.”3
Yüce Allah’ı bir varlığa benzetip zâtını hayal edemeyiz, hayalimizde düşünerek O’nun nasıl olduğunu bilemeyiz. O, hiçbir varlığa benzemez ki hayal edilsin.
O’nun bir eşi, benzeri, dengi yoktur ki, ona bakıp Allah şuna benzer densin.
Alimlerimiz bu durumu kısaca şöyle ifade etmişlerdir: “Her ne ki akla gelir, hayal edilir, şekil verilir, bir şeye benzetilir o, Allah değildir.”4
Yüce Allah’ın zatı tefekkür edilip düşünülmez, fakat Yüce Zatı zikredilir, tecellileri müşahede edilir, hikmetli işleri seyredilir.
Arifler O’nu dünyada kalp ile müşahede ederler. O’na yaklaşmak kalp ile olur. O’na ulaşmak ruh ve kalbin işidir. Bunun yolu da sünnet üzere terbiye ve takvadır.
Yüce Allah’ın sevdiği kullarına yakınlığı mesafe ile değildir; rahmeti, nuru, ilmi, sevgisi ve desteği iledir.
Allah’ta fâni olmak, vücut ile O’nun zatında kaybolmak değildir. Bu, ruh, kalp ve bütün manevi cevherlerle Allah’ın sevgisinde kaybolmak, kendi iradesini O’nun iradesine tabi etmek, O’nun sevdiğini sevmek, O’nun için kızmak, O’nun için almak, O’nun için vermek, kısaca O’nun için yaşamaktır. Buna rıza makamı denir. Bu makamda, kul Yüce Rabbinden razı olur; Yüce Allah da ondan razı olur. İşte kamil insanların hâli ve sıfatı budur. Bundan başka bir itikat, Allah ile bütünleştiğini, O’nun zatında kaybolduğunu, Allah’ın ona hülul ettiğini, O’nu baş gözü ile bir mekanda gördüğünü söylemek küfürdür.
__________
1 Şura, 11
2 Ebu Nuaym, VI, 67; Taberâni, el-Vasit, No:6311; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, I, 81; Ebu’ş-Şeyh, Kitabu’l-Azamet, No:4-5
3-Kadızâde, Tam Amentü Şerhi, 32-33; Nebhani, Cevahiru’l-Bihar, I, 265. (Söz, Ebu’l-Meali el-Cüveyni’ye nispet edilmiştir.)
4- Şa’rani, el-Yevakıt ve’l-Cevahir, I, 58
Yrd. Doç. Dilaver SELVİ – Temel İnanç Esasları, 33-36
Bu yazı 6.337 kere okunmuştur.
Sosyal medya:
Tweetle